Erken kalkan yol alır sözünden yola çıkarak hareket etmek istesek bile , neticede 3 bayanız. Süslenmeler , hazırlanmalar derken saat 9 da yollara düştük. İlk istikamet Collesium. Bazı şehirleri gezmek için internetten alınabilecek tüm biletler önceden ayarlanıp alınmalı. İtalya’da bu şehirlerden bir tanesi. Metro’nun Collesseo istasyonundan çıkınca direk karşımıza çıkıyor , çıkıyor çıkmasına da sonu görünmeyen sıra da karşımıza çıkıyor. Ve biz yine bir küçük tur grubuna yapışıp hızlı geçiş yapıyoruz. 35 Euro cash 😦 Hava sıcak… Güneş tepede… Neredeyse serap görme kıvamındayız . Bıdı bıdı nefes almadan hızlı hızlı konuşan turcumuz. Beynimi eritti desem yeridir. Grup sevimli. Biz yine her metrekarede fotoğraf çekme , çekilme peşindeyiz. Neyse ki Türkçe bilmiyorlar yorumları eşliğinde yapılan gıybetler…Kolezyum heybetli bir yapı , gözünüzü kapatıp gladyatör savaşlarını hayal ediyorsunuz , merdivenlerin inerken neden eğimli yapıldığını öğreniyorsunuz , ara ara hayal kırıklığı yaşıyorsunuz ama masalsı bir tarafı olduğunu da inkar edemiyorsunuz. Neron’un Roma’yı nasıl yaktığını , halktan alınan vergilerle nasıl ihtişamlı bir saray yaptırıldığını , yapının depreme dayanıklı olması için neler yapıldığını öğreniyorsunuz. Neticede beynimiz erise de bu kadar bilgiyi internette okumak yerine ilk ağızdan duymak tercih edilebilir. Kolezyum’dan çıkıp Roman Forum’a geçiş yapıyoruz. Roma’nın kurulduğu yerler… Her bir taş değerli , her bir taş geçmişi yansıtıyor. Bu arada tabi ki her çeşmede su içiyoruz , hava çok sıcak , su ekstra lezzetli geliyor 🙂 Roman Forum çok geniş bir alan . Çıkışı bulmak bile çok zor. Ama açlık bastırıyor ve kendimizi dışarı atıyoruz. Yaşasın yemek yemek 🙂 Nerede yesek , aman dışarıda oturalım , ne yesek , ne yapsak tartışmaları yine bizi bizden alıyor. Odun ateşi ile yapılan Pizza arıyoruz ve fiyatı uygun gelen beğendiğimiz bir yere oturuyoruz .Massenzio Ai Fori e Ristorante … Tamamen içgüdülerimize , menüye , dışarıda oturabilecek olmamıza istinaden yaptığımız bir seçim. Fiyatlar uygun , yeri güzel , pizzası çok başarılı. On numara bir pizza ile karnımızı doyurup dinlendikten sonra kendimizi yolun akışına bırakıyoruz.
Ve karşımızda ihtişamlı bir yer daha çıkıyor. Acaba burası neresi diye hemen haritaları karıştırıyoruz. Ve evet karşımızdaki görkemli yapının ismini buluyoruz. Pizza Di Venezia meydanındaki Vittoriano… Binanın içine girip tepeye çıkabiliyorsunuz . Biz biraz daha hızlandırılmış ve yüzeysel gezmeyi tercih etmiş olabiliriz 🙂 ve çok yürümeyi 🙂 Çok ama çok yürümeyi 🙂 Vittoriano’dan ayrılıp haritayı takip ederek Via Del Corso caddesi hizasını takip edip biraz sağ sol yaptık mı nereye geldiğimizi anlamadığımız ama dondurma yeme vaktimizin geldiği bir ana geldik. Karşımıza ilk çıkan yerden gelatolarımızı aldık . Ve biraz ilerleyip sola döndüğümüzde o da ne karşımızda Pantheon duruyor. İçeri giriyoruz dilekler , dualar falan derken bol bol fotoğraf çekimi yapıyoruz. Tavsiye ediyorum , en iyi fotoğraf yapıyı ortalayıp telefonu yere koyup etrafınızdakilerin yardımı ile çekildiğiniz fotoğraflar 🙂 Pantheon Tapınağı , antik Roma Tanrıları için yapılmış bir yapı. Tavandaki orta alan boş. Güzel bir güneş ışığı alıyor. Dışarı çıkıp çeşmenin başında oturup sokak çalgıcılarını dinleyerek yine bir mola 🙂
Hava hafif soğumaya başlıyor , biraz üşüyoruz. Via Del Corso caddesine dönerek mecburen Zara , Mango vs alışveriş yapıyoruz 🙂 Mecburen tabiii… Şimdi tabi bu dakikadan sonra Spagna – İspanyol Merdivenleri istikametine gittiğimizi sanırken Piazza Navona’ya ulaşıyoruz. Haritayı ters okuma , yön duygumun olmaması , haritayı okuyamama en sevdiğim özelliklerim. Bu durum bazen sinir stres yapsa da , genellikle eğlendiriyor. Gelelim Piazza Navona’ya… Sokak sanatçılarının olduğu uzun bir meydan. İster portre yaptırın ister yapılanı izleyin , resimlere bakın. Mağazalara girin . İnanılmaz eğlenceli , mutluluk verici ve güzel bir yer. Arada sokak sanatçılarının çaldıkları müziğe kulak verin , çeşmelerin başında fotoğraf çekilin , selfie yapın. Oturun , sohbet edin. 3 ayrı çeşme mevcut meydanda. Söylentilere göre bir stadyum olarak kurulmuş burası 🙂 Sonrası bıdı bıdı işte… Tarihsel bir şeyler …. Her bir çeşmenin ayrı anlamı var. Gitmeden önce internetten okuduğum kadarı ile bu çeşmelerden bir tanesi olan Fontana Dei Quattro Fiumi , 4 büyük nehir olan Nil , Ganj , Tuna , Rio De La Plata ‘yı temsil eden figürlerden oluşmaktaymış. Roma’da her bir taşın ayrı hikayesi var . O hikaye ister istemez tüm hücrelerimize yayılıyor , kendimizi Dünya’dan soyutlanmış ve mutlu hissediyoruz. Buradan yine yürüyerek hareket ediyoruz . Gezecek daha çok yerimiz var.
İspanyol merdivenleri istikamet. Ama yol üzerinde önemli bir yapı varsa durmak farz. Derken Piazza Colonna karşımıza çıkıyor ve biz tabi ki duruyoruz. Marcus Aurelius tarafından inşa edilmiş bir sütun bu. Antik Roma’nın tam kalbinde olduğu yine edinilmiş bilgiler arasına sığışıyor. Yılmadan İspanyol merdivenlerine ulaşmayı dört gözle beklerken karşımıza çıkıyor. Ama kötü sürpriz. Tadilatta. Merdivenlerin önünde bulunan çeşmenin önündeki banklara oturup , merdivende oturmuşuz hissini yaşamaya çalışıyoruz. Yine bol bol fotoğraf sıkıştırıyoruz araya. İspanyol merdivenlerinin adının nereden geldiğini tartışıyoruz. Yüce Google sayesinde İspanya Konsolosluğu’nun orada olması nedeni ile ismi aldığını keşfediyoruz. Yorulmuşuz , ayaklarımızın üstüne basamıyoruz artık. Hava kararmış. Yılmıyoruz ama azimliyiz , gezebileceğimiz maksimum alanı şiş ayaklarla adımlayacağız 🙂 Korkutma , dayatma ve zor kullanma ile kankalarla da bu işi bağlıyorum 🙂 Hadi biraz daha yürüyelim derken Merdivelerden yatay bir şekilde düz devam edince Piazza Del Popolo’ya çıkıyor yolumuz bu kez. Gerçekten çoğu yer yürüme mesafesi. Ama burada önemli olan gittiğiniz eş , dost , arkadaşlarınızla yakaladığınız sinerji. Bir de en önemlisi plansız gezmemiz. Araştırmadan , sadece haritayı takip etmeye çalışırken , her kafadan bir ses çıkarken izlediğimiz yol…. Yani yüreğimizin bizi götürdüğü yerler… İşte oralar gezinin en eğlenceli , en güzel yerleri 🙂 Roma’nın en büyük meydanlarından biri. Ki Roma’nın her yeri ayrı bir meydan. Meydanın girişinde şık restoranlar var. Fiyatlarının pek uygun olduğunu sanmıyorum ama . Bir de gece hayatının olduğu yer burası sanırım. O kadar bitik haldeydik ki gözümüz gece mi hayat mı görmedi . Ve ikiz kiliseler. Geç saat olduğundan içlerini gezemedik ama daha vakitlice gidilirse eminim ki görülmeye değer. Meydanın tam ortasında Mısır dikilitaşları bulunmaktave tabi ki bir çeşmesi var. Neptün çeşmesi diye adlandırılıyor. Trafiğe kapalı bir alan. Gençlerin içtiği , spor yaptığı , top aynadığı , teyzelerin gıybet yaptığı , bizlerinde selfielerin dibine vurduğu geniş bir meydan. Saatin geç olduğu , balkabağına dönüşmeden evimize dönme vaktinin geldiğini anlayıp , taksiye binip meydanlarla , çeşmelerle , pizzalarla kısa bir süreliğine yollarımızı ayırıyoruz. 3. günün macerasına kendimizi hazırlamak için enerji toplamamız şart 😉