Haftasonu Gezileri · İsviçre

Haftasonu Gezileri : Cenevre

12

Uçmak , özgürlüğe adım atmaksa , keyif almak gerekir bundan. Hayatı kısa bir süreliğine dondurmak ve de. Dondurup kısa süreliğine bir Dünya yaratmak , anılarına her an yenisini eklemek, eklediğin her anıyı kalbinde taşımak, kısacası yaşamak… Uçmanın mutlulukla bir alakası olmalı, yeni yerler keşfetmenin. Sakin, kendi halinde, kavgadan, gürültüden uzak, eğlenmeyi seven ama istemeyene aşırıya kaçmayan şehirler… İşte onlar favorilerim.

İşte böyle bir adımla başladı Aralık ayının ilk hafta sonu. Tutku, heyecan ve sevgiyle, keyif dolu, gülücükler saçarken, kahveni yudumlayarak, telefonu uçuş moduna alıp, gökyüzünün fotosunu çekmeye çalışarak, gezilecek yerler ile ilgili notları derleyip toparlayarak, iniş heyecanı içinde…

Bu hikayenin kahramanları olan iki kız kardeş sırtlarına çantalarını alıp yine yola koyuldular. İstikamet bu kez İsviçre…

Cenevre, o muhteşem Alpler’in eteğinde , Leman gölünün kıyısında şirin mi şirin şehrimiz. Yaşam standartları yüksek , kaliteli yaşam merkezlerinden biri olan şehrimiz. Birleşmiş Milletler , CERN , Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslar arası Kızılhaç Komitesine ev sahipliği yapan şehrimiz… Kıymetlimiisss…

Uçakta inişe son yarım saat kala gözlerinizi açıyorsunuz , dışarı bakmak istiyorsunuz ve karşınızda o muhteşem Alpler 🙂 Aralık ayındayız. Tabi ki Alp lerin üzerinde görünen karlar. Bembeyaz bir manzara…

Tahmin edersiniz ki kahramanlarımızı soğuk bir hava karşılamaktaydı.

Uçaktan inip pasaport kontrolden geçtikten ama valizleri alıp çıkmadan önce temin edilmesi gereken en önemli şey ücretsiz ulaşım kartlarını almak. Sonra gideceğiniz istikamete doğru – ki genelde şehir merkezinde otel ayarlandığı için bu iş daha kolay – trene atlayıp 7 dakikalık bir yolculuk ile Cenevre şehir merkezine ulaşıyorsunuz. İşte her şey bu kadar kolay. Kaldığımız otel indiğimiz durağın hemen karşısındaki yolda sol kol üzerinde idi. Tabi ki bu bizim yarım saat aynı yerde 5 kez turladıktan sonra , en sonunda oteli bulmamızla sonuçlanmış olabilir . Otele eşyaları hızlıca bırakıp , makyaj tazeledikten sonra , hemencecik  o lezzetli , gözlerden kalp , hormonlardan mutluluk çıkartan çikolataları alıp hüpletmemiz çok sürmedi. Ne de olsa bu kahramanlar bir çikolata cennetinin içine düşmüştü. Otelden önce bir harita edinildi. Sonra kalacağımız süreyi kapsayacak şekilde ücretsiz ulaşım kartlarımız verildi. Yaşam standartları diyoruz , boru mu ??

  • Gezilecek yerlerde ilk hedef Birleşmiş Milletler olarak belirlendi. Tramway ile hoop hızlıca Birleşmiş Milletlerdeyiz. İkinci Dünya Savaşı sonunda Paris’te Versay Antlaşması ile kurulmuş Milletler Cemiyeti’ne ev sahipliği yapmaktaymış. Tabi daha sonra Milletler Cemiyeti örgütünün dağılması ile 1966 yılında Birleşmiş Milletler örgütünün Cenevre Ofisi hâlini alan saray, Ariana Parkı’nın içerisinde yer almakta.Bembeyaz dev bir yapıdan oluşmakta bu saray. Etrafı yıllanmış ağaçlarla çevrili ve bahçesinde tavus kuşları dolaştığı söylenmektedir. Sarayın sahibi, sarayın bahçesinde her daim tavus kuşlarının özgürce dolaşmalarını şart koştuğu internette okuduğum bilgiler arasında.
  • Birleşmiş Milletlere gelmeden hemen önünde kocaman kırık bir sandalye. Bu sandalyenin bir bacağının kırık olması , mayında bir bacağını kaybeden bir insanı ifade etmekteymiş. Mayınlarla mücadeleyi anlatan basit ve Birleşmiş Milletlerin önünde olması açısından etkileyici. 12 metre boyunda ‘ Kara Mayını Kurbanları ‘ anısına yapılmış.
  • Sonra Birleşmiş Milletlerin kapılarının biz turistlere açılmasını bekledik ama çok soğuktu , dayanamayıp sağa sola salındık.
  • Önce Mahatma Gandhi büstü ile fotoğraf çekildik bol bol. Mahatma ‘Büyük Ruh’ anlamına gelmekte ve Mahatma Gandhi’nin her gün tekrarladığı bir duası mevcut. O kadar güzel ki paylaşmadan edemedim.

Tanrım…
Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için,
Ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için bana yardım et.
Eğer bana para verirsen, mutluluğumu alma,
Ve bana güçler verirsen, muhakeme yeteneğimi çıkarma.
Eğer başarı verirsen, alçakgönüllülüğü çıkarma,
Eğer bana alçakgönüllülük verirsen, saygınlığımı çıkarma.
Görünenin diğer yüzünü tanımama yardım et,
Benim düşüncelerime katılmıyorlar diye bana karşı onları hainlikle suçlayarak onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme.
Kendimi sever gibi diğerlerini sevmeyi,
Ve diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi yargılamayı öğret bana.
Başarılı olduğum zaman, sarhoşluğuna izin verme,
Ne de başarısız olursam umutsuzluğa düşmeme.
Daha ziyade başarısızlığın, başarının önünde bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla.
Hoşgörünün güçlerin en büyüğü olduğunu ve intikam arzusunun zayıflığın ilk görünümü olduğunu öğret bana.
Eğer beni paradan yoksun bırakırsan, bana umut bırak.
Ve eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan,
Başarısızlığı yenebilmek için irade gücünü bırak bana.
Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfünü bırak.
Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme gücü ver bana.
Ve eğer insanlar bana zarar verirse,
Affetme ve merhamet gücü ver bana.
Tanrım… Eğer seni unutursam, sen beni unutma…

  • Sonra Botanik bahçesine doğru yürüdük. Ancak kış olması nedeni ile gezilebilir durumda değildi. Aslında burası 6.000.000 numunenin yer aldığı Dünya’nın en zengin bitki koleksiyonuna sahip alanı imiş. Ancak kış ayında geriye sadece bitki isimleri kalıyor malesef, burayı bir de bahar zamanı gezmeli , kalbimize not ettik.
  • CERN’e internetten bilet almak için geç kalınca orayı gezemedik. Aaaahh aaahh internet çıktı çıkalı mertlik bozulmuş tabiiii… ( Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi diğer bir deyişle )
  •  Tekrar geri döndük ve merkeze doğru gitmeye karar verdik. Geze geze Mont Blanc köprüsünü geçtik.
  • Öncesinde Melancolie büstü ile fotoğraflar bir şeyler… Albert György tarafından yapılmıştır.
  • Jet D’eau fışkiyesi ile selfie yaptık. Cenevre şehrinin simgelerden biri kendisi. Çeşitli fışkiye esprilerine konu olan , 200 kilometrelik bir hız ile 500 litre suyu 140 metreye kadar püskürtebilen yegane yer.
  • Eski şehir tarafına geçip Martell ‘ de sıcak çikolata içtik. Martell Cenevre’nin resmi çikolatacısı imiş. Efsane sıcak çikolataları mevcut. Alerjisi olanı bile baştan çıkarmaya meyilli bir yer.
  • Rue de Rhone caddesi üzerindeki mağazaları gezdik , vitrinlere bakıp iç geçirdik.
  • St Pierre Katedrali’ni dışarıdan gördük. Detaylı bir şekilde gezmedik.
  • Bayanlar koşusuna denk geldik. İnanılmaz bir atmosfer hakimdi. Her yerde çadırlar , eğlenceler , biralar , sıcak şaraplar , yiyecekler , koşanlar , koşuya hazırlık yapanlar , inanılmaz ateşli tezahürat yapanlar , koşanları gaza getirenler , bizim gibi izleye izleye gezenler …
  • Reform Anıtı önünde hazırlık yapanları izlerken , aaaa bu kesin önemli bir şey deyip , meğer Reform Anıtı önüne geldiğimizi tespit ettik. Bu anıt Protestan Reformu’nu sembolize etmekteymiş.
  • Neuve Meydanını turladık. Koşudan dolayı her yer çok kalabalıktı. Victoria Konser Salonu, Büyük Tiyatro, Rath Müzesi ve Cenevre Müzik Konservatuarı binalarının olduğu yerdir bu meydan.
  • Carouge bölgesine gittik ancak geç saatte gittiğimiz için açık bir yer pek bulamadığımızdan geri döndük. Aslında Carouge bölgesi en çok görmek istediğim yerlerin başında geliyordu ancak biraz zamansız gittik. Sabah saatlerinde gitmek gerekirmiş , bize kısmet olmadı. Burası 18. yy’da Sardinia Kralı’nın Turin’den mimarlar getirtip satranç şeklinde sokaklar oluşturulmasına , alçak tahtadan evlerin yapılmasına olanak sağlamış. Merkezden 12 veya 13 nolu tramwaya binip Place du Marche durağında inebilirsiniz. Ya da taksiye binip gidebilirsiniz. Her yerin kapalı olmasındaki neden , koşuya denk gelinmiş olması da olabilir tabi.
  • Noel sirkine girdik. Çocuklar gibi şenlendik, eğlendik.
  • Çok acıkınca Mont Blanc köprüsüne doğru yürüyerek İngiliz Bahçesi içerisindeki Çiçek saatini tesadüfi bir şekilde keşfettik. Bu arada çiçek saati şehrin saat ve mükemmellik takıntısını ifade ediyormuş. Her mevsim saatin çiçekleri renklenip yenileniyormuş ayrıca.
  • Ristorante Le Lacustre adında sevimli ve Çiçek saatine yakın bir restoranda brushcettalarımızı , caprese salatamızı , porçini mantarlı risottomuzu , lezzetli şaraplarının eşliğinde yedik.
  • Sonra Mont Blanc köprüsünün karşısındaki otele yansıtılan ışık oyunlarını seyrettik.
  • Yorgunluktan ölmeden hemen önce , christmas marketten sıcak şarabımızı alıp ,otele dönüp dinlenmeye koyulduk.
  • Sabah mis gibi kahvaltıdan sonra – ki otelin kahvaltısı standartların baya üstündeydi.- son bir İngiliz Bahçesinde turladık , Leman gölü kenarında yürüyüşümüzü yaptık , sonra bir küçük alışveriş …

Bu arada kaldığımız otelin ismi Hotel International&Terminus . Kahvaltısı güzel , uygun fiyatlı, küçük odalı ancak bir gün için çok sorun edilmeyecek , güler yüzlü ve yardımsever personeli olan , tavsiye edilebilir bir oteldir kendileri.

Zaman hızla akıp geçmiş ve kahramanlarımızın gitme vakti gelmişti. Böylelikle bir güzel hafta sonunun daha sonuna gelmiş olundu. Yaşanılan deneyim , arşınlanan yolların güzelliği ile harmanlandı ve unutulmaz anlara bir yenisini daha kattı. Kahramanlarımızın hafta sonu maceraları devam edecek. Takipte kalın. Bizi izlemeye devam edin 😀 😀

 

Haftasonu Gezileri : Cenevre” için bir yorum

  1. O alerjisi bile olanı bastan cikartti cumlesinin oznesi benim… Bir daha gezsem, okudugumdaki heyecanı yasardım. Ellerine, anlatımına saglık.

    Liked by 1 kişi

Ecik için bir cevap yazın Cevabı iptal et