Baba… 4 harf 1 kelime… İçerisinde barındırdığı duygunun tarifi imkansız. Küçücük bir kelimeye sığan duyguların sıcaklığı paha biçilemez. Canından öte, ilk aşkın, nefesin, sırtını yasladığın koca çınar, sesini duyunca sıkıntılardan arındığın, tırnağına zarar gelse senin canının yandığı, hayatını anlamlandıran, en merhametli… 4 harfe o kadar çok şey sığar mı? Çok daha fazlası sığar.
O giderse, nefesin gider.
O giderse, canın gider.
O giderse…
Babam hep bakışlarıyla anlatırdı her şeyi. Bir insan sevgisini bir bakışla ancak bu kadar güzel hissettirebilirdi. Gülmesi o kadar naif, o kadar kalp dolduran, o kadar yüz güldüren şekildeydi ki. Bağırması bile sevgilerin en güzeliydi. Her babanın olduğu gibi benim babam çok özeldi. Kalbi özeldi, kalbi güzeldi.
Babam…
Fotoğrafına bakmaya bile doyamıyorum. Sana nasıl veda edebilirim diye düşünürken yazarsam belki daha kolay gelir dedim. Vedalar zordur. Hele sen hiç sevmezdin ki vedaları… Her ayrılış ayrı bir burukluktu. Her ayrılış ayrı bir hüzün. Varlığının verdiği huzur, başka hiçbir şeye değişilmezdi. Sen canımdan öte candın. Gözünde asla büyümeyen kızın, yanında hep çocuk kalan ben. O kadar mutluydum ki. 32sinde hala çocuk olmak… Güzeldi. Çünkü sen çok güzeldin. Nasıl veda etsem, nasıl desem, ne desem… Kelimelerle tarif edilemeyecek kadar büyük bir acı hissettiğimiz. Çocuk kalbim nasıl taşır ki bu yükü? Birden büyümek diye bir kavram varmış, öğrendik.
Sanki şu an ekmek almaya ya da gazete almaya gitmişsin de az sonra geri gelecekmişsin gibi. Yokluğuna inanmak çok zor. Kendimi az sonra döneceğine inandırdım. Çay içip simit yiyeceğiz az sonra seninle. Günümüzün nasıl geçtiğini anlatacağız, sıcaktan yakınacağız. Salona geçip klimayı açacağız, haberleri izleyip yorum yapacağız, yemek yiyip kahvelerimizi içeceğiz, film seyredeceğiz. Senin yan odada ki varlığınla huzur bulacağız.
Hani bir kafese koymuşlar da beni, hiç bir şey yapmama izin vermiyorlar. Seni aramak istiyorum ama arayamıyorum. Sesini duymak, sana sarılmak istiyorum ama yapamıyorum. Kafesteyim ve nefes almak bile zor.
Şu duvarların her bir karesinde anıların kokusu… Gözümü kapatsam sen, açsam sen… Çok uzak ama çok yakınsın bana. Yüzün gözümün önünden gitmiyor , tam gidecek gibi olurken fotoğrafını açıp bakıyorum doya doya. Sen varsın sadece, ama yoksun aynı zamanda. Zamanı geriye sarıyoruz anılarımızdan bahsediyoruz, gülüyoruz. Çünkü hatıralar o kadar renkli, o kadar eğlenceli ki…
Senden öğrendiğimiz her şey çok değerli. Sen çok değerlisin baba. Sanki öğreneceklerimiz yarım kalmış gibi. Eksiğiz. Hep eksik kalacak bir yanımız. Sen bizi tamamlayandın.
Hep babam ne isterdi, nasıl davranmamızı, nasıl konuşmamızı isterdi diye düşünüp ona göre hareket ediyoruz. Seni mahcup ettirmiyoruz. Her şey sen nasıl istersen öyle.
Bazen dolabı açıp kıyafetlerine sarılıyorum. Saatin hep kolumda. Telefonun yanımızda. Asla inanmak istemediğim, kötü bir rüya sanki. Hadi uyandırın beni ve sana kavuşayım babam.
Veda etmek çok zor… Ne desem, ne yazsam yeterli gelmiyor. Duygularım kaleme dökülemeyecek kadar yoğun. Ne kadar ağlasam yeterli değil sanki. Seni geride bırakıyor olmanın verdiği acı… Hep en erken sen kalkardın, gazeteni okur, sonra zevkle kahvaltı hazırlardın. Her günün ayrı bir menüsü vardı. Şimdi kahvaltıların bile tadı yok. Senin elin değmediği sürece hiç keyifli değil sofraya oturmak. Sen yemedikçe yemek yemenin anlamı da kalmadı. Gazete okumak cazip gelmiyor, televizyon anlamsız, seninle izlemedikçe, bir şeyler izlemenin de keyfi yok.
İnanmak… Hala reddettiğim ölümün… Ölüm…
Ölüm…
Yine 4 harf 1 kelime… Küçücük bir kelime… Verdiği acı…. Dünya’da bulunan en sevimsiz kelime… Mecbur bırakıldığımız … Üzerine konuşmak bile can acıtan…
Sen yoksan…
Sen yoksan nefes almak zor, normal hayata dönmek acı verici. Sen yoksan, özlemek en hisli kelime. Sen yoksan, yaşanacak tüm anılar buruk…
Tek bildiğim seni çok sevdiğim ve çok özlediğim.
CEMAL SÜREYYA şiirinde demiş ki, hislerime tercüman,
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.